Tuesday, June 30, 2009

Jetlag yuzunden Turkbuku'ne hazirlanamiyorum, eyvah!

Sonunda ben de Ask-i Memnu'nun su cok konusulan Youtube'da izlenme rekorlari kiran Bihter Behlul sevismesini seyrettim, oh beah! Bekle bekle, 20ser dakikalik 3-4 reklam arasindan sonra sevisme tum yavasligiyla ve Kivanc Acitug'un ne oldugunu bakip bakip anlayamadigim kol dovmesi zoomuyla saat aksam 11 civari basladi. Annemle birlikte sicaktan bardak bardak sulari kafamiza dikerken, meshur sevismeyi seyrettik. Cok atesli bir sahne bekliyorum ha geldi ha gelecek diye, yok meger o kadarmis bir haftadir her yerde bahsedilen sahne. Ben de Sex and the City'deki Samantha'nin rutinlerinden biri sandiydim ama tabii Turk dizileri icin oldukca yogun sayilabilecek bir sahne acikcasi. Keske Ayse Arman'in Beren Saat roportajini okumadan seyretseydim, o sahnelerde araya yastik koyuyorlarmis tahrik olma unsuru ortadan kalksin diye, icime tabii bir hayli su serpildi biz de saniyorduk 25 set gorevlisi esliginde ciddi ciddi sevisiyorlar her neyse. Seyrettim ya ben daha da baska birsey istemem.

Istanbul'da ikinci gunum hala yorgunum, yorgun mu geldim yoksa burasi yorgunluguma yorgunluk mu katti pek anlamis degilim, zati anlayamadan da donerim herhalde. 2 gunde uc kere dolmusa bindim Erenkoy-Kiziltoprak arasi, ucunde de ayri ucret odedim "ne kadar? 2 lira", "ne kadar? 2.25 lira", "ne kadar? 2.10" hepsinde de sorgusuz sualsiz verdim, kendi ic sesimle mucadele ederekten. Sag salim evime gitme arzusu icindeyim. Hava sicak, dolmus kapisi acik sekilde seyir halindeyiz, hepsinde de kenar koltuktayim, her an disari ucabilirim. Bir de sofor kardesle ucret hakkinda kucuk de olsa munakasaya girmek beni korkuttu. Guzel insanimin ne kadar offensive oldugunu flashbacklendi ister istemez, "seni kazikliyor muyuz abla?" gibi bir sendroma giremeyecek kadar yorgun ve jetlagim. Ne olursa kabulum, beni sag salim Erenkoy isiklarda at da sen ne kadar olursa olsun dusuncesiyle kuzu kuzu gittim. Daha sapasaglamim ama annem cok emin ezilecegimden cunku burada yayalar icin yesil aslinda yayalar icin yesil degil imis. Bana oyle soylendi, "sen sana yesil de olsa gecme" dendi, "bekle yol bosalsin, ufukta araba kalmasin oyle karsiya gec" diye tembihlendi. Zaten oyle olmasa da 15 saniye kadar yanan yaya icin yesilde panter hiziyla kosaraktan karsidan karsiya geciyorum. Sikayet ediyor degilim tabii, degisen birsey yok cunku, sadece unuttuklarimi tekrar yasiyorum biraz sersemlemis olsam da geri geliyor hatiralar.

Tipler pek bir ayni, her gecen yil daha da birbirine benziyorlar. Turk insani iyice bir sarisin olmus. Paris Hilton'lar salinaraktan Bagdat Caddesi'nin 35 derecesinde bir asagi bir yukari dolasiyorlar. Lui Viton (simdi tabii Fransizca yazsam anlasilmaz halkin diline inmek istedim) sponsorlugunda yapilan bu Bagdat Caddesi turlarinin olmazsa olmazi ise Starbucks kafeler, bir mantar bitmesi formunda her 100 metro araliginda acilmak suretiyle Turk ekonomisinin onemli bir mihenk tasi olmus.
E Allah razi olsun ne diyek, Turk insanin kahve ihtiyacini karsilayan Starbucks'a, orta sinif ve ustu olmaya calisan hem de cok cabalayan Turk kadin ve kizlarina buyuk katkida bulunan kuaforler ile Lui Viton'a tesekkuru bir borc bilmek lazim. Ekonomik krizi onlar sayesinde atlatiyoruz sanirim. Ha bir de anasinin nikahini isteyen ustu fiyonklu naylon Crocs'lar var tabii unutmamak lazim, Turkbuku icin cok gerekli. Ben de hazirliyorum uc gun sonra gidecegim Turkbuku tatilim icin lazim olan ikoncan item'larimi. Belki Kivanc Tatlitug'u gorur, Sureyya Yalcin'in sadirvanin yanina duserim degil mi? Oyle kabak gibi olmaz, saclarin fonlenmesi, bikiniye uygun pareolarin hazirlanmasi gerekmekte. Allah'tan cok yakin bir ikoncan tanidigim var da ondan yardim alma dusuncesi icime gul suyu serpiyor, oralarda rezil rusva olma endisesini az da olsa ortadan kalkiyor.

Didem manyagi aradi, her zamanki dozlarindan bir - iki verdikten sonra ki o buna taciz demekte, ayaga kalktim. Annemin gunluk alinganliklarini da atlattiktan sonra ikinci gecemin sonuna gelip yeni bir gune baslamak uzere kafami yastiga bir turlu koyamadim cunku uykum yok. Ege bile kacinci uykusunda kimbilir. Binbir diretmesine ragmen o bile bir sure sonra bayiliyor ama ben baykus gozler, gazdan sismis bir karin, yapilacak isler, gorulecek insanlar, alinacak sacmaliklarin sanal listesiyle mucadale halinde geceye devam ediyorum. Simdi birkac sayfa okuyup uykuya gecme niyetindeyim, aslinda Ege'nin Coldplay, Beatles ninnilerini mi Ipod'a aktarip da uyumayi denesem diye de dusunmuyor degilim! Ege'yi uyutacagina daha cok ayiltiyor, belki 34 yas fark sebebiyle beni ayiltacagina bayiltir. Hadi ben uzadim.

Friday, June 26, 2009

Cocuk adam

Sabah'in 7'sinde aklimda Michael Jackson ve onun hala olmus olamayacagi var, tir tir yiyiyor icinde birseyler. Nasil olabilir kavrayamiyorum. Bana oluyor boyle cok unlu ve her daim birseyler uretmis urettikleri de hayatimizin icine zikretmis insanlarin gidisi bende durgunluk ya da kilitlenme ya da ona benzer bir etki yaratiyor aciklayamiyorum. Farah Fawcett de oldu dun ama onda ayni sey olmadi cunku, kendisinin pek de iyi kalpli bir insan en azindan cok da iyi bir uvey anne olmadigini okumustum Tatum O'Neal'in Paper Life isimli edebiyat tarihine gecmesi gereken, her genc kizin okumasini tavsiye ettigim biyografisinde.

Michael'a donelim biz yine hemencecik. Tamam adam beden arti ruh sagliginin icine etti son on yillarda artik o sevimli, kocaman sacli cocuk ya da 90'lardaki muthis kivirtmasi ve sarkilariyla bizim devlet kanalimizdaki beyaz corapli siyah pantolonlu ilah da degil. Dudaklarini boyamaya basladi, cocuklarla sozde uygunsuz iliskisi yuzunden mahkemelerde surundu, pijama ile sokaga cikti ayyy ne ayip. Ben sahsen O'nun evine gelen cocuklarla boyle bir iliskisi olduguna hic ama hic inanmadim. Cocuklarini popun ilahi adamin evine oyun oynamaya gonderme bahanesiyle, Michael'a peskes cekip sonra da cocukugumu taciz ediyor diye avaz avaz bagirip milyon dolarlari agizda salyalari ile ruyalarinda goren analarin planli, programli halt yemeleri degilse ben de kisa boylu bir Cinli'yim. Ehh biraz oyleyim aslinda.

Dun haberlerde O'nu taniyan bir suru insanla konustular, hayranlari, zaman icinde O'nunla roportaj yapmis gazeteciler, yok muzik endustrisinden insanlar filan. Hepsi de O'nun icin kirilgan, utangac, insancil ve de muthis bir zeka olarak bahsetti. Birkac kendini bilmez de son yillarda taciz davasiyla gundeme nasil geldiginden, yok efendim Berlin'de oglunu balkondan nasil da dusurmek uzere oldugundan ve kendisini tukettiginden filan bahsetti ki ben onlarla pek ilgilenmiyorum. Nedense biz insanlar ki ben dunya yuzundeki butun insanlarin psikolojisinden anladigim ve onlari teker teker analiz etme yetenegi ve bilgisine sahip oldugum icin boyle bir genelleme yapiyorum biz insanlar diye, yetenekli, muthis zekali insanlarda mutlaka bir kusur arar, bok atmak icin o muthis zekayi didikler de didikleriz. Yok efendim derisinin rengini de acmis, yok burnunu kucultturmus, 35 tane estetik olmus, cocuklarla cok yakinmis zart da zurt.

Ulan bu adam ki artik nur icinde yatsin diyebilirz ya da muthis muzikler esliginde daha mi olur bilemiyorum, dunyanin en cok satan albumunu yapmis, Thriller albumu ile 80 hafta Billboard top 10 listesinde kalmis bir ilah. Pop'un krali var mi daha otesi? Sana ne derisinin renginden, dudagindaki kalemin markasindan, cocugunun anasindan. Bunlar mi kuculttu Michael'i? Kendisine boyle hitap ediyorum cunku bu ulkede cok yakinlastik kendisiyle kisa surede. Hic kucultmedi tam tersine daha da kocaman yapti bence kendisini. Hep merak edildi, konusuldu ve O her zamanki kirilganligi ve zerafeti ve bir kiz cocugunu andiran urkek ses tonu ile kibarligindan hic odun vermedi, paparazilere saldirmadi, kufur etmedi, kimseyi kirmadi. Kendi bildigi hayati yasamaya devam etti. Cocuklardan hic vazgecmedi cunku O'nun hic cocuklugu olmadi.

Kimbilir belki de o bedende cok mutsuzdu, kocaman evinde, Bahreyn'de aldigi adasinda, gittigi her yerde yalniz ve mutsuzdu. Avukati demis ki dun aksam televizyonda "He was a man child." Cocuk adam yani, 50 yasindaki cocuk adam, dunyanin en unlu, en yetenekli insanlarindan biri, pop muzikte, dansta cigir acmis ama yine de cocuk kalmis, kalmak istemis kirilgan adami. Simdi herkes O'nu konusuyor bangir bangir, aslanim Liza Minelli nasil da koydu lafi canli yayinda. Herkes dedi simdi isine geldigi gibi yazacak Michael'i kotu konusanlar iyi konusacak cunku bu sattiriyor haberi ama "He was not guilty folks" dedi ve benim icin noktayi koydu hem de kitabin tam ortasindan.

Friday, June 19, 2009

Allah hangimizden bikti?

Never ending life story dedikleri benim icin de pek degismiyor. Turkiye topraklarina basmaya 1 hafta kala yorgunluktan olmus bir sekilde ise surunuyorum her sabah. Icim de disim gibi yorgun, kafam ise artik sunger kivamina mi geldi acep? Unutmaya basladim, pek hayra alamet degil.

Ipod sponsorlugundaki gunluk NJ -NY otobus yolculugumda gecen gun bir kadini girtlaklayasim geldi diger kader arkadaslarimdan da cesaret alarak. Elinde kocaman metal bir kasikla yogurt yutan alabildigine caralak sesli bu kadincagiz, kulaginda kocaman DJ'vari kulakliklariyla telefonda konusarak sabir sinirlarimi bir hayli zorladi. Kafayi taktim mi takiyorum, kulagim surekli kadinda bir Fransizca bir Ingilizce yarim saatlik yolcukta yedi bitirdi beni.

Benimse kafamda kayin ve maun anneme aldigim ancak alti UPS'ten cikmayinca geri gonderilmesi icab eden bu yilin en moda rengi oldugu iddia edilen narcicegi rengindeki tankiniden tut da, Mevlana'nin nefs ile ilgi sozlerine kadar genis bir yelpazede dans eden dusunceler var. Butun bu dusunceler etrafinda bir de uzerine dun aksam God grew tired of us isimli filmi seyrettikten sonra beynim iyice allak bullak oldu, ucsuz bucaksiz dusunceler silsilesiyle.

Lost Boys 1987 yilindan beri cesitli multeci kamplarinda yasayan Sudan'li cocuklara deniyor. Film kucucuk yaslarindan itibaren, ulkelerindeki ic savas ve Musluman olmayanlarin sistematik olarak katledilmesi korkusuyla topraklarindan cikip binlerce kilometre yayan, ac, susuz, camur yiyip, kendi idrarlarini icen Kenya, Etiyopya gibi ulkelere yuruyen erkek cocuklarin hikayesi.

Bu cocuklar ulkelerinden kopartilmislar. Ailelerinden haberleri yok, gelecekleri, ruyalari, asklari yok. Erkek erkege, toprak tabanli kucuk kamplarda kendi hayatlarini kurup bir umut bekleyen cocuklar. Yarina ne yiyecekleri belli degil. Birlesmis Milletler'in yardimi olsa da bu binlerce cocuk ac ve umutsuz.

Birkac tanesi Amerika'ya gitmeye hak kazaniyor. Umutlari, geride kalanlara yardim etmek. Fabrikalarda, McDonald'slarda, zengin restoranlarinda kazandiklari uc bes dolarla onlari da kurtarmak pesindeler. Allah'in onlardan biktigini dusunenler var aralarinda. Bir an icin bile umutlanmak isteyenler de. Bir gun diyorlar gececek bu savas, kadinlar tecavuzden, erkekler katledilmekten, evler yakilmaktan kurtulacak ve biz de topraklarimiza geri donecegiz. Cogu anasinin babasinin akibetinden habersiz.

Butun bunlari seyrederken kendimi dusundum. Yorgunlugumu, son gunlerdeki constant sikayetlerimi, bu ulkeden, insanlardan, kendimden bikkinligimi. Ve utandim. Hepimiz utanalim bir sureligine. Ne bekliyoruz bu hayattan, ne hayal ediyoruz, ne yasiyoruz? Peki ya hic hayal etmeyi bilmeyenler, edemeyenler, ettigi anda korkanlar, agzina edilmis bir cocukluk yasayan hatta hic cocuk olmadan buyuyenler. O kamptan bu kampa ciplak ayak bilinmeze yuruyen, yolda telef olanlar. Bunlari dusundum. Sonra da her daim marsik teni ve at gulusuyle magazin aleminin vazgecilmezi Cagla Sikel'e hamileligi yuzunden ask kumkumasi kocasinin getirdigi gunes yasagi haberi ile gunlerden beri mansetten dusmeyen Ayse Arman'in buyyyyuuuk bir cesaret ornegi gosterip asiri modern olan,cok cesur kocasinin da destegi ile cektirdigi seks degil ama seksi resimleri geldi aklima ve dedim ki kendi kendime; hay yikilasi, yok olasi, kor olasi dunya. Bu mudur yani?

Saturday, June 13, 2009

Yazlik

Buralarin yazi da bir baska guzel oluyor! Gri bir hava, Hudson nehrinden buram buram gelen bok kokusu, bitmek tukenmeyen bir yagmur ve dolayisiyle nese icinde kalkilan sabahlar. Tamam birsey demiyoruz milletin memleketine de, haziranin bilmem kacinda bir gunes yuz gormek fena olmazdi hani. Ruhumun senlenesi var ama olamiyor sayesinde, ne yapayim.

Gunlerdir haberlerde de menem birsey yok. Istanbul Emniyet Muduru baska bir sehre vali olarak atanmis, cok sevinmis hayirli ugurlu olsun gittigi sehre, giden geleni aratacak mi bizim sehirde onu da heyecanla bekliyoruz. Iran Ahmedinejat abimi yeniden secti, az once canli konusuyordu televizyonda, hersey insanlar icin diyor, insanlar secti beni, biz de onlar icin variz. Sanirim kadinlardan bahsetmiyordu insanlar derken.

Munevver'in katili Rusya'da mafyayla rulet oynuyor herhal, hala yakalanamadi, hababam yeni bir ipucu cikiyor, basin pompaladikca pompaliyor ama ne kestin koc ne yedin hic. Cher'in kizi erkek olacakmis, gunlerdir en buyuk haber bu, buralarda. 45 estetik ameliyati olmus, 35 kiloluk 65 yasindaki Cher'e reva mi bu diyenler vardir ama helal olsun kiza, koymus aklina yapacak.

Gecen hafta Kansas'ta bir kilisede, bir kurtaj doktoru olduruldu, katili takdir eden borazancilar var. Nefret dolu insanlar, yapilani hak gorenler. Ruh hastalari her yerde. White supremacist denilen irkcinin agababasi 88 yasindaki James von Brunn Holocost muzesinde guvenlik gorevlisini vurdu. Kendi gibi olanlar disindakilerden nefret eden bir Alman gocmeni. Haa bu arada Miss California'yi gay evliligi karsiti goruslerinden oturu tacsizlandirdilar ama o bu konudaki dusuncelerinin siki savunucusu olmaya devam edecekmis. Aferin devam et, kucuk beynin, sari saclarinla tepende tacin olmadan da bunu rahatlikla yapabilirsin zati. 17 yasinda memelerini fotografcilara acarken, basina neler gelecegini tahmin edebiliyor muydun acaba? Aha da iste resimlerin ortaya cikti! Sen bizim onceden evlenmis de bosanmis dolayisyla taci elinden pardon basindan alinmis tacsiz tenis kralicemiz gibi basimizin en buyuk taci da olamazsin, bu ulke sildi mi siler adami gulum.

Obama'nin secilmesiyle birlikte Amerika'da silah satin alma orani tavana vurmus. Silah kontrolu yasasinin sikilasmasindan korkanlar silahlara sarilip kendilerini daha iyi savunma cabasinda. Garaj girisine yanlislikla girmis bir arabayi goren ev sahibi tarafindan vurulmanin hak oldugu bir ulke burasi. Okulda, kilisede, muzede, sokakta, internetten ismarlanmis, UPS ile kapina ozene bezene getirilmis bir silah ile carrrt diye vurulabiliyorsun gayet normal yani.

Dave Gahan mutfak radyomda;
"I was in the wrong place at the wrong time
For the wrong reason and the wrong rhyme
On the wrong day of the wrong week
I used the wrong method with the wrong technique" diye bangirdarken, insan haliyle dusunuyor, biz mi yanlis zaman ve yerdeyiz yoksa butun bunlara sahit olup birsey yapamadigimiz icin kafamizda birseyler mi yanlistir.

Ben uzun bir dusunceye dalmak uzere uzayayim o zaman!

Tuesday, June 9, 2009

Bitmeyen cilem Rumeli'de Ask

Elveda Rumeli cilesi, dolayisiyla da benim cilem bitmiyor bitemiyor. Seyretmeyecegim diye soz verdimse de alamadim seyrettim yine son 3 bolumu. Birbirinden acikli, dertli, cileli bolumlerini.

Mustafa artik bombos bakislariyla ne kadar bitik bir adam oldugunu yeterince anlatti. Koskoca Karakalpakli, kahraman Mustafa surekli agliyor, uzaklara bakiyor, daliyor daliyor gidiyor. Aile onu oglu kabul etti, gitme dedi, yok dedi kalamam, ben yuregimi Vahide'mle gomdum artik her tarafim bosluk, gucum yok gidiyorum ama kucuk kizce Emine kendisini sorumlu tuttugu ablasinin olumunden beri gunlerdir suren sessizligini sonunda bozdu Mustafa enistesine gitme ablam bizi sana emanet etti dedi. Enistemiz de durdu kaldi, kuzu gozlerle yalvaran aileye bakaraktan uzaklara daldi veeeeeeeee 76. bolum sonu.

Simdi bekliyoruz 77. sezon finalini, nedir bakalim ipuclari yeni sezona ait. Ha bir de Vahide'yi neden oldurmusler onu da anlayacakmisiz. Eeee soylediniz ya yeni dizi cekecekmis hem de yine ayni sirketle hem de Makedonya'da, orada oynayacak diye. Yine de biz kurban edilecek koyunlarin gun saymasi misali bekliyoruz acaba bizi tatmin edecek bir aciklama gelecek mi diye, sanmam oyalama taktigi bence.

Forumlari okuyorum sagda solda, Berrak Tuzunatac'a ne akillar, ne sitemler bazen de hakarete varan elestiriler.

Neden gitmismis, o yakisikli partner ki bu bizim Karakalpakli Tibbiyeli enistemiz, birakilir da Nejat'a ki bu da su yari baygin dolasan Isler oluyor, gidilir miymis. Yok bu kadar guzel dizide bu kadar unlu olmusken yeni dizide ne kadar basarili olurmusmus. Ha bir de o diziyi asla ve kat'a izlemeyecek olanlar, reytinglerinin yerin dibine batmasi icin dua edenler var ki onlar hele super.

Ama sunu anladim ki insanlar ne kadar da sevgiyi, aski gormeye muhtac. Hayatlarinda ne kadar onemli bir yer kapliyor bir ciftin aski. Bolumlerce kavusamamalarini, kavusunca birlikte olmalarini gormek. Alti ustu bir dizi, biz burada mortgage'imizi, kablolu tv'mizi oderken turlu hesaplar yaparken, ucak biletimizin rebateini almak icin kirk takla atarken bu arkadaslar haliyle bizim 3 ayda yaptigimizi bir bolum basina alip ustune de bir hafta bizi aglatip, yerlerde surunduruyorlar. 15 yasindaki genc kizlarin da ahlari vahlari, saatlerce gozlerini sanal alemlerde patlatip, Aleks-Zarife mi yoksa
Mustafa-Vahide cifti mi daha iyi, senarist hangisine gicik, az replik yaziyor tartismalarina girip sonra da birbirlerini affettirmek icin paragraf dolu aciklamalari da cabasi.

Kendimi hatirladim, ben de o zamanlarda Hayat Agaci olsun, Mavi Ay olsun, Cesur ve Guzel olsun seyredip, saatlerce telefonda yorum yapip hangi karakterin benimki oldugu uzerinde polemiklere girerdim. Kaydettigim kasetleri annemin turlu muhalefetleri ve ne kotu dizi bunlar tacizlerine maruz kalmamak icin goremeyecegi yerlerde saklayip geceleri tekrar tekrar seyrederdim. Ask o zaman da ana temaydi dizilerde, gerci turlu entrika da vardi ya,simdi dusunuyorum da ask olmadan nice olurmus bu dizilerin hali. Herhalde koskocaman bir bosluk. Tarihimizi anlatan donem dizisi Elveda Rumeli bile asktan gecilmiyor. Mustafa-Vahide mi Aleks-Zarife mi birbirini daha cok sevdi ondan cok emin degilim (gerci Aleks Zarife icin din degistirdi eh Istanbullu Mustafa da Vahide icin Makesonya'da koyde kaldi), senaristler son haftalarda oyle bir damardan verdiler aciyi, yazi nasil gecirecegiz bu kadar dozdan sonra o biraz dusunduruyor beni. Ben en iyisi Elif Safak'in Ask'ina geri doneyim ne de olsa asksiz olmuyor!

Sunday, June 7, 2009

Gel zaman, git zaman ya da Kahpe Kader

Ardindan kostugumuz o zaman midir onu Murathan Mungan'a sormak lazim, ama benim ardindan kostugum bu zamandir. Hava hala yapiskanligiyla uzerimize coreklenmemisken, hanimeli kokulu bir Hoboken sokagindan sallana sallana gecerken, Bogaz'a zorla da benzemesini istedigim bozbulanik Hudson nehrinden yelkenliye ic gecirmisken, Corono'nin tepesine bir dilim lime'i itirirken bile olamiyor, Istanbul aklimdan cikamiyor.

Dedim ki yanimdakilere su anda Ortakoy'un arka sokaklarinda yuruyoruz sahile inerken, yanimizda guzel bir kilise, yok dediler yurumuyoruz Ortakoy'de filan burasi sapina kadar New Jersey'in Hoboken kasabasi, koyu, ya da ner ne haltiysa odur. Ee ben de biliyorum burasi elalemin ulkesidir, benim tasli, tozlu her daim yolunda cukuru, cakili eksik olmayan Istanbul'umun sokagi degildir ama ne olurdu az bir hayal kursak. Koku ayni koku degil mi?

Kuramadik, konduk sahilde shik (sesli ve sessiz tukce karakter sorunlu canim klavyem benim) sayilabilecek bir restorana. Disarisi guzeldi ama aklim hala Istanbul'daydi ama bu sefer Kadikoy Nufus Mudurlugu'nde.

Carsamba eve kagit geldi, Gocmenlik ve Anavatan Guvenligi burosundan. Artik cok yakinda sulalesine cok guzel seyler soyleyecegim sevgili gocmenlik burosu calisanlari bana ve Orkan'a guzel iki mektup dosenmisler. Green Card basvurumuzda eksiklik varmis, yeni kanit ihtiyaci icindeymisler ki onlara verdigimiz kanitlar artik benim doga tarafindan bana fazlasiyla verilmeyen sabrimin artik son noktasini oyle bir zorlamakta ki, ne yapmak konusunda bayagi bir surumcemedeyim. Istedikleri kaniti gorunce gocmenlik burosu denilen luzumsuz islerle ugrasan, beyinsiz insanlarin calistigi buroya kocaman bir YUHHHH cektim!

Konu soyle gelismis, ben basvurumu yaparkene istedikleri Birth Certificate yani nufus cuzdanimin Ingilizce tercumesini 55 Amerikan Dolari (Kanada degil) karsiliginda tercume ettirip vermistim. Ulkemizin kanunlari geregi benim sayisini artik hatirlayamadigim kere degisen nufus cuzdanimi, cok guler yuzlu, dakik, hep yardimci ve de kibar calisanlari olan New York'taki Turk Baskonsoloslugu'nda degistirdigimde, verilen yer olarak yazilmis New York kutucugu bir sorun teskil etmis. "Allah Allah sen Turk vatandasisin neden nufus kagidinda New York yaziyor?" demisler. Benim canim gocmenlik burosunda 9-5 calisan, her yil Haziran-Ekim arasi tatile girdiginden oturu benim basvurumu bir turlu process edemeyen guzel kardeslerim, bizim ulkemizde her yil kanunlar degisir. Vatandaslik numerosu cikar, resim degisir, defterken, pleksiglas kaplama olur, evlenirsin degisir, bosanirsin degisir ah bir bilsen. Ama bunu anlatsam neye yarar, onlar benden babami arayip usturuplu bir dille nufus cuzdani suretimi istememi, annemin "Siken midir nedir onu senin mailine mi yollayacagiz?"lariyla kibar bir sekilde mucadele etmemi, yine tercume burosuna ufak bir yolculuk yapmami ve minimumundan 55 ABD dolari harcamami istemekteler hem de cok acil tarafindan.

Ulkede kriz var, birilerinin bir sekilde para kazanmasi, yolunu bulmasi, huzursuz olmasi, bundan oturu biraz alisveris yapmasi, Turkiye'ye telefon etmesi, tercume burolarina sarilip ne kadar olursa olsun sen hemen cevir abicim demesi gerekmekte ki, ekonomi canlansin, hareket olsun, gocmenler kipirdansin, soyle bir silkinip rahat batsin!

Meksika -ABD sinirinda uyusturucu ceteleri yuzlerce insan olduruyor, o ceteler Amerika'nin en islek caddelerinin, Paris Hilton'larin, Donald Trump'larin, yuzbinlerce dolarlik arabalarin takildigi sokaklarin bir blok otelerinde fink atiyorlar hem de bu ulkenin sagligindan, cocuk yardimindan, havasindan, suyundan kokune kadar fayda saglayarak. Ben de son zamanlarda hayatimin her 3 ayda birini tercume burosu, konsolosluk, Broadway avukat ofisi, o olmadi, internet gocmenlik bloglari, vukuatli nufus cuzdani ornegi arasinda kafayi kirarak geciriyorum.

Yaz geldi, bana da hey heyler geldi, karsiki binalar Levent, Maslak hattindaki ismi yabanci bir suru kuleye benzemese de ben yine oturdum baktim soyle bir bizim taraftan karsi yakaya bakar gibi, ozlemisim ulan seni bakalim sen beni ne hallerde bekliyorsun.