Sunday, August 16, 2009

Harmandali

Sonunda Can Dundar'in Mustafa filmini asiri alert bir sekilde izledim, satir satir dinlemeye calisarak 100 Fahrenheitlik bir Agustos ogleninde. Bir dolu damarlarinda asil kan akan assiirrri vatansever, Ataturkcu sahislardan cok cesitli elestirileri duymustum gectigimiz aylar boyunca. Bu ne kisisel bir filmdi, kari, kiz meraklisi, sigara, alkol muptelasi, yalnizliga itilmis, dostlari tarafindan suikast girisiminde bile bulunulmus yuce onder, din hocasindan yedigi tokat yuzunden intikam atesiyle yanip tutusmus, bu yuzden din devlet islerini birbirinden ayirmis ve intikamini almisti hocaefendisinden.

Boyle boyle sacmaliklarla yogrulmus bir dolu elestiri icinde seyretmeye korktum, bile bile geciktirdim filmi seyretmeyi. Korktugumun basina gelecegini bilerekten bilerekten. Korkunun ecele faydasi olmadigi gibi, muhalafet etmek icin eden, kraldan cok kralci kesilen, super at gozluklu hatta obsessive topluluklarin da gozlerindeki perdeyi, kulaklarindaki pasi, kafalarindaki pasli civileri kaldirmaya, silmeye, cikarmaya da faydasi olmadigini, olamadigini anlamaya anlatmaya gerek yok. Filmi seyretmeye tenezzul dahi etmeyen, etse de anlayabilecek IQ, bilgi,kultur vb. gibi donanimlari olmayan ama sagdan soldan asssirrrii vatansever, manyak Ataturkcu filmseverlerin yaklasik 2 saatlik filmden aldiklari raki, roka, balik kivamindaki birkac kelimeden yola cikarak olumsuz elestiri bombardimanlari ile kulaklarini dolduran hiyaragalari sayesinde ben de salak salak seyler dusundum.

Can Dundar ki bircogundan daha cok Ataturkcu, o tam olarak nasil oluyor (az Ataturkculer, orta ve cok olarak kahve kivaminda degisiyor son yillarda mesela. Turbani universiteye sokmak istiyorsan az Ataturkcusun hatta belki hic degilsin, Turgut Ozakman'i seviyorsan cok Ataturkcusun hele CHP'ye oy veriyorsan en cok Ataturkcu sensin) ben de bilemiyorum ama en azindan Ataturk'u benden ve benim gibilerden daha cok incelemis, okumus, arastirmis (isi geregi olmak zorunda en azindan) biri olarak benim de cok sevdigim muhtesem belgeseller yapmis bir insan olarak bu kadar tiriskadan, kisisel goruslu, az arastirilmis, sallapti bir film yapamazdi. Aldik seyrettik kaliteli kaliteli. Bekledik ki, nerede hakaret var, nerede yalan dolan, kucuk dusurme var. Ben mi diyorum biraz sicaktan sunger kivamina gelmis beynim yuzunden anlayamiyorum yoksa az vatansever, az Ataturkcu muyum ne de olsa Amerika'da yasiyor anlayamiyoruz uzaktan bazi seyleri, oyle ulke filan de elden gidiyor, seriat geliyor ya ama biz goremiyoruz ya hani Soho'larda felan fink atarken neyse, bekle bekle gelmedi Can Dundar'dan nefret etmem gereken, O'nu reddi gazeteci, belgeselci, koseci yapacagimiz sahne, cumle, kelime, ima.

Kendimden az bir sure de olsa supheye dustugum filmi ben gozlerimden ince ince akan yaslarla izledim bastan sonra hayranlikla, yurek carpintisi, kabartisiyla. Insana dair her film beni boyle yapar. Rumeli'ye olan ozlemi, oralara gidip kucuk bir kulubede yasama istegi hepimizin dogdumuz topraklara donup basit yasama ozlemi degil mi? Anasina olan ozlemi, O'nu kaybettiginde vatanina akittigi daha da yogun baglilik, hizmet aski hepimizin sevdigimizi kaybettiginde unutmadan ama kalbimize gomerek yasayan sevdiklerimize daha da cok baglanmamiz gibi bir sevgi, baglilik degil mi? Icip unutmaya calismak, fakir halki, kurak topragi, yillarca yakilmis yikilmis bir memleketi "nasil adam edebilirim?"i dusunmekten uykusuz geceleri rahatlatmak "her gece bir buyuk deviriyordu"yu mu anlamaktir? Etrafindaki sesleri susturmustu, muhalifleri sindirmisti, tek adamdi demek O'nu daha az zeki, ongoruslu, onder, lider ve az insan mi yapar? O donemde 5 yil gibi kisa bir surede bunca devrimin yapilmasi icin onu gerekli gormusse onun icin de muhalifleri susturmussa bunu da tarih yazmis, Can Dundar da film yapmissa benim anlamadigim Can Dundar'in sucu nedir? Milletin gormek istediklerini gostermenin yani sira istemediklerini de mi gostermek?

Bu kadar mi objektif olamayan bir milletiz hatta illetiz? Evet oyleyiz, sormasi bile abes. Osuruktan nem kapan, bugun yagmur yagacak vay bana ordek dedin diye kusen, kizan bir milletin insanlariyiz. Gormek istedigimizi gorup, fantastik bir dunyada yasamak istiyoruz. Kendimizce cizdigimiz karakterlere anlamlar yukleyip inanmka, gormek ve bilmek istediklerimizden baska gercekler bize gosterildiginde kopurup, ona buna bok atiyoruz. Bu, bundan baska birsey degildir bana kalirsa. Yanilmamistim filmi seyretmeden once simdi de aslanlar gibi kendimi tebrik ediyorum yanilmadigim icin. Aferin bana, yine kendimi yaniltmadim.

Mustafa Kemal zeki, vatansever, ileri goruslu, super bir adamdi. Burada bu satirlari yaziyorsak O'nun sayesindedir. Bunda kimsenin zaten mutabakat sorunu oldugunu sanmiyorum ama Mustafa Kemal de hepimiz gibi bir anadan dogmus bir insandi. Kisisel zevkleri, zaaflari, inatlari, korkulari, guclu bir egosu vardi. Super bir cizgi kahramani degildi her zaman dogrulari yapan her yerde hakli, dogru, ultra fiziksel guclere sahip olan. Aglamayi bilen, sarayda bile otursa dogdugu topraklari ozleyen, icki ile dertlerini unutmaya calisan, yalnizliktan yakinan ve hatta cok korkan, Harmandali oynayan, salincakta cocuklar gibi sen olmayi bilen kanli canli bir insan. Yazik ediyoruz sacma bagnazliklarla bu insani insan olmaktan cikararak.

Thursday, August 6, 2009

Wrong

Dave Gahan'in sagligina duaci oldugumuz sicak bir sali aksami Depeche Mode yine cikti Madison Square'e. Sagolsun konserden once gittigimiz diner'da onlarca Depeche Mode sarkisi dinledik hazirlik babinda herhalde bombardman yapti bartenderlar ya da Depeche Mode'un ozel istedigiydi seyircileri gaza getirin mahalle cevresinde konser oncesi diyerekten bilemiyorum artigina.

Konserlerde seyirciler icinde yakindan takip ettigim bir iki kisi mutlaka oluyor hatta beni en az sahnedekiler kadar eglendiriyorlar diyebilirim. O aksam da ilgimi ceken iki tipleme vardi. Birincisi her tarafi peace isaretli eldiven elbisesiyle sarkinin ritmi ne olursa olsun, manyak gibi dans eden tabii ki sari sacli Depeche Mode'u o gun duymus hatta hangi konserde oldugunu bile bilmediginden emin oldugum bir kizcagizdi. Yanindaki super iri, erkek arkadasi oldugunu tahmin ettigim garip bir tiple dans ediyorlardi. Dugun, dernek, disco, club, sokak, araba hep ayni figurlerle dans edenler vardir, saclarini saga sola atip ellerini yana acaraktan, iste bu kizcagizimiz onlardandi. Erkek arkadasi konser ortasina dogru o huge vucutla haliyle yorulup oturunca, kizimiz yanindaki kucumen Cinli'lerle yandan yandan attirdi. Ben baya koptum onlari seyrederken. Bir de onumde, icinden cok eglendigini tahmin ve umit ettigim ama yasama dair bile cok az belirti gosteren bir kiz vardi. O da kocasi ya da sevgilisi hafif kalca hareketleriyle eglenmeye calisirken 2 saatin tumunde suratsiz, hareketsiz yerinde oylece oturdu. Aklima Basak'la Gitar'a gittigimiz bir gece geldi. Gumbur gumbur muzikli, bol sigara alti olan bir gecede bir cift kosede elele oturmus uyuyorlardi. Butun gece Basak'la onlara bakip gulmustuk, nasil olabilir bu kadar sonsuz huzur diyerekten.

Dave Gahan tabii ki de muthisti, Istanbul'lulara yaptigi yamuktan sonra baya iyi gozukuyordu, saglik sorunlarini cozmus, bizlere tam performans Oh Yeah ve That's Right'lariyla geri donmustu. Kalcalarini saglam kivirtiyor, ellerini guzel cirpiyordu. Ama ben Martin L. Gore'a asigim galiba ya da I have a crush on him. Simdi Depeche Mode hayranlari bilirler, ozellikle ben burada bir hayrana atifta bulunuyorum ben cok bilmem tabii, asil hayranlarin bildigi benim cok bilmedigim sey su k; Dave Gahan bir Chris Martin olsun, bir Eddie Vedder, bir John Lennon olsun hatta bir daha da ileri gidersek Mazhar Alanson gibi grubun on planda, en son sahneye cikan, en cok alkis alan elemani olsa da Martin L Gore da en az onun kadar star bence. Bence degildir bu one surme aslinda mutlaka, gercek hayran arkadaslarim ve burada ozellikle bahsettigim kisi de bana katilacaktir ama ben nacizane kendi crush'imdan yola cikarak bunu one surmek istedim. Oyle bir ses tonu, fragile bakislar, sari lepiska saclar, artik yas almasi nedeniyle hafif buyumus bir gobek, boynundaki gitar ve It's a question of lust and trust ya da Never turn your back on mother earth olayi beni yiyor bitiriyor canim Depeche Mode ve Martin L. Gore fanlarim. Boyle bir yazma yetenegi, manyak bir ses ah ulan! Kadife sesli yakistirmasi kart playboy, super bronz Julio Iglesias'a degil Martin'e verilmeli bence, ama yine de kirik kalpli kendisi, Julio gibi yatlarda on kusur kadinla fink atip kalca masaji yaptirmiyor. Martin gecen yillarda karisindan ayrilmis. O zaman buraya tur icin geldiklerinde TV'de bahsediyorlardi, kalbi yarali, kolu kanadi kirik imis. Precious sarkisini da(Things get damaged, things get broken)o zaman yazmismis. Allahim nasil olabilir boyle okuzluk (karisindan bahsediyorum), bu adam ne yapti ki bu kadina, kadin bunu birakti? Adam perperisan konusamiyordu TV'de vallahi o donem. Simdi ehhh daha iyiydi tabii. Uzerinden zaman gecti haliyle. Jezebel isimli yeni sarkisini da soyledi, manyak kirilgan sesiyle.

Boyle boyle gecti iki saat, kivirta, soyleye, ice, el cirpa. Iki hafta once de baska konserdeydik o da bitmez gelmisti ama bitti, her guzel seyin bittigi gibi. Simdi Veronica Decides to Die isimli intihar girisiminde bulunup timarhaneye kapatilmis genc bir kadinin hikayesini okuyarak ve Melekler Korusun isimli cok begendigim Turkish diziyi seyrederek aklimizi korumaya calisiyoruz ne kadar oluyorsa bilemiyorum artik. Guzel korumalar dileyerek Melekler'in korumasina geri donuyorum Ipek'in Istanbul ve kalp kirikliklari ile mucadelesini seyretmek icin.

Sunday, August 2, 2009

Kazanmali, kaybetmeliyim

"Kurkcu dukkanina yeniden donduk" diye yazmis bir arkadasim Facebook'taki statusune biri de "Back @ Kurkcu dukkani" diye attirmis durumunu tatil donusu. Ben de ayni sekilde kurkcu dukkanina sayisini artik hatirlamayacagim kez geri dondum. Her donusum bir confusion yaratirken, buradan her gidisimde de Kurkcu dukkanindan ciddi bir ayrilamama durumu, asiri duygusallik, ayaklarin geri gitmesi hali falan yiyip bitiriyor beni.
Didem'de ayrilamama ya da baglanma sendromu varmis, ben de yillardir kendimi bir tuhaf ve mozosist bulurdum. Ilkokuldan beri o zamanki kurkcu dukkani okulum kapanirken aglar, okul acilirken evden ayriliyorum diye zirlardim. Tatile giderken, donerken, birinin evinde kalip kendi evime donerken icim siserdi. Demek bunun adi ayrilma sendromumuymus iyi oldu Didosh'un soyledigi ben de ogrendim durumumu. En azindan manyak olmadigimi, hic olmazsa onun kadar olmadigimi diye dusunup icime serin sular serpildi.

Bizim Kurkcu dukkani oldugu gibi durmakta ekstra kitap, akide sekeri, raki ve bilumum Turkiye kokan ivir zivir eklenmis halde ve pek cok dusunceyle doldurulmus bir guduk beyin ile birlikte. Super fit geri gelmeyi pek fazla umdugum ama yanildigim Turkiye tatili zart diye gecti. Puslu, yapisik bir New York gunune adim atmaya bir gun kala "Ne gemiler yaktim, Ne gemiler yaktim" diyen Sezen Aksu'nun Farkindayim sarkisini dinleyip bileklerimi kesmeye mi hazirlansam acep?

Gecen bir ayin en guzellerinden biri 8 yil sonra ilk kez gittigim Sezen konseriydi. Acikhavada'ki konser ne kadar da guzel ne kadar da tanidikti benim icin. Eski gunler aslinda eski degil yepyeni gibi gozumun onundeydi, yanimdaki genius ile manyaklik arasinda gidip gelen superstraplesli sahsin da olumlu etkileri kacinilmazdi. Gozume Acikhava kucuk geldi, en ucuzun bir ustunde aldigimiz bilete gore arka siralardaki yerimiz bile soylemesi ayip 2 gun sonra Dave Gahan'in bir yamugu olmazsa gidecegim Madison Square'in arka siralari ile karsilastirilinca baya prestijli bir yer gibi gozuktu gozume. Sarki sozlerini arada unutsa da, sarkiya erken girse ki ben tabii ki anlamadim bunu ama yanimdaki Superstraples Supertramp soyledi birkac kez, ya da sanki biraz yorgun veya dalgin olsa da yine de hayatimin istisnasiz en guzel zamanlarini yasatan Sezen Aksu kalbimi soyle bir avucladi. Ilkokulda babamin aldigi beyaz walkmanda dinledigim Daglar Daglar sarkisini yillar sonra canli dinlemek ne kadar da hossik bir duygu oldu benim icin 35'inci yasimdan 3 gun aldigim bir gecede.

Nuri Bilge Ceylan'i cok sik anar oldum bugunlerde ozellikle de kalbimi orada birkmisken. Yalniz ve guzel ulkem demisti Cannes'da odulunu alirken ne kadar dogru demis. O kadar guzel ama bir o kadar da yalniz ve kirilgan bir ulke benimkisi. Herkesin kalbi kirik tough bakislarinin, keskin sozlerinin, maco ve hatta kustah tavirlarinin altinda. Manyak bir korku ama aslinda buyuk cesaret, sonsuz ozgurluk ama fazlasiyla baskasina esaret, aciya addictive ama ondan kurtulmak icin kafesteki aslan gibi kukredigi halde sesini duyuramayan insanlariz. Hepimiz, topumuzun, bir bir kalbi kirik. Soylenenlerden, verilmis ama pek da sallanmamis sozlerden, giyimini kusamini, dinini, tenekesini icini kanirtircasina acitan sozlerden, arada sikismisliktan kalplerimiz parca parca. Herkes kacmak istiyor, ipini koparip bir yere kapaklari atmak. Aileden kacmak, askerlikten, ekonomik krizden, issizlikten, asksizliktan, fazla asktan, yersiz yurtsuzluktan... Ama kacamiyorsun, yer yurt neresi olursa olsun kendinden kacamadigin icin, kacmak istedigin hicbirseyden de kacamiyorsun, sirtinda bir kambur, kalbinde bir sizi, beyninde surekli bir alarm olarak senin pesinden geliyor, geliyor. Bazen pili bitmis bir alarm oldugunda bir sureligine unutsan da pili takildiginda yine pesini birkamayacak kadar israrci bir alarm.

La'l ile basladi konser o gece,

"Ah şişede la’l Hem de ay hilal
Bir daha da görmedim öyle yazı" dedi Sezen Aksu , ben de gayrihtiyari goge baktim ayi goremesem de o sirada, guzel bir yaz gecesinin uzerimdeki agirligi, sirtimdaki kamburumla boyle bir yazi yeniden yasamayi umut etmeyenler utansin dedim kendime.