Monday, January 18, 2010

No way of knowing

Uzun zaman oldu yazamiyorum, gelen giden sonra beynimde bir dolu dusunce dans ediyor, toparlayamiyorum her gun aldigim zipkin kivamindaki 1000 mglik C vitaminine ragmen, vucudum hoppidi ama beynim pek degil.

2010 geldi de 18'i gecti bile. Geride kalan 10 yil geldi birden aklima. 2000'e girerken Millenyum heyecani sarmisti etrafimizi, bilgisayarlar cokecek, saatler, cep telefonlari, bankalar filan birbirine girecek diye ama birseycik olmadan "Nothing Changes New Year's Day' rutininde geliverdi 2000 yili. Orkan'la tanistim tam on yil once, sonra hayatta mide bulandirici insanlarin olabilecegini ogrendim biraz gec tabii 25 yas bunu ogrenmek icin ama ben cok seyde biraz geriden geldigim icin bu da oyle oldu. Hayatimda ilk Cin yemegini Caddebostan'da artik acik olmayan bir yerde Basak'la yedim tatli eksi soslu birseydi galiba tavuk, sonra yine Caddebostan'da Fish and Chips'te ilk yemegimi yedim. Orkan'in domatesli makarnasini ilk kez yedim cok lezzetli gelmisti, yogurdun icine attigi soguk uzumlerden hayatimda ilk kez yedim, 2000'de bayagi yemek, saglam da kazik yemisim simdi fark ettim bu arada. Anneannemi kaybettim, cok sevdigim bir insanin olumunu ilk kez tattim, son olsa keske ama dogal olursa hersey son olmayacagini da biliyorum. Sonraaa hayatimda ilk kez Acikhava'da Bryan Ferry konserine gittim Orkan, bizim Supertramp ve klaniyla. O zaman eski eniste vardi. O yaz aldigim siyah bantli sandaletleri bile hatirliyorum hatta sakliyordum yakin zamana kadar attim galiba, evdeki ayakkabi mezarligina gelen baskilardan dolayi. O zaman Milliyet ve cok sevdigim kizlar, bir dolu arkadas ve sevmedigim bazilari vardi, simdi tam on sene sonra burasi, sevdigim bir avuc insan ve hicbirsey hissetmedigim bir dolu insan var. Neredeyse butun sevdiklerim orada, aklimda kalanlar, cozmek istediklerim, parcasi olmak istedigim ama ulasamadigim ama hep ulasmak istediklerimi bir an olsun kafamdan atamadigim, hayallerim, sokaklar, insanlar, yemekler, icmekler, muzik ve bir dolu guzel ya da guzel olmayan sey.

Degisen Turkiye'nin parcasi olmak istiyorum, neresinden tutsam bilemiyorum, o da beni tutar mi, kenarindan kosesinden yakalayabilir miyim gibi ince olmayan hesaplar yapip icinden cikmaya calisiyorum. Pisman olmadim diyemem, cok oldum yine olurum, pisman ola ola pistik bu yollarda onu da biliyorum ama pisman olmadan nasil bilirsin ki?

35 yas bu kadar kolay geldiyse 45'e ve hatta Botox'a az kaldi demektir. 2010'dan beklentim Amerikali'larin her yilbasinda "What is your resolution for this year dear Sally" bullshit'ine cevabim kilo vermek, seyahat etmek, her ay bir kitap bitirmek tabii ki degil. Pazartesi rejime baslamayacagim buyuyen popom ve her gun ucer beser luplettigim sakizli lokumlara ragmen, benim resolution'im iyi bir insan olmak. Nasil olursa olsun iyi bir insan olmaktan baska bir amacim yok hayatta. 2010, 2020, 2030.
"More than this you know there's nothing" yaniii.

Tuesday, December 8, 2009

Dipsiz kuyuya girmemek umidiyle

Ulkemizin kaderi degisecek mi birgun diye bekleye bekleye, biz de 35 yasimiza geldik. Bu soruyu sesli olarak hic sormadim, yazili olarak hic yazmadim bu ilk. Ama bugun sordum bu ulkenin kaderi degisecek mi? Insanlar dini, dili, soyu, sopu yuzunden asagilanip, itilip kakilmadan, faili mechule kurban gitmeden, gozaltinda kaybolmadan, askerin komplosuna maruz kalmadan, acilimi destekleyenlere anasinin dutulmesi tehditleri savrulmadan yasanabilecek mi bu ulkede?

Adam gibi bir parti kurulup calisabilecek mi, insan haklarini destekleyen, fasist olmayan, herkesi kucaklayan, sadece beyazi, sunniyi ama kafasi acigi, Turkce konusani desteklemeyip, insani, vicdanliyi, halki kucaklayan, itip kakmayan, yola tas koymayan, zengini zengin etmeyen? Okuma hakkini isteyen herkese veren, ibadete saygi gosteren ama ateisti de esit sayan, tanka tufege degil, demokrasiye inanan, dusunceye kursun sikmayan, hapiste iskence etmeyen, Kurt'e, Alevi'ye,Ermeni'ye solcuya komplo kurmayan, turbanliyi okuldan atmayan, basina peruk takmaya zorlamayan, insani seven, koseyi donmekten cok, herkesi yuceltmek isteyen insanlarla yasamak istiyorum ben.

Korkuyorum cok biraz umitlendigim, mutlu insanlarin artacagina inandigim ulkemdeki provokasyonlari gordukce. Ya DTP kapatilirsa o zaman ne olur? Olacaklardan cok korkuyorum, bak demistik bunlarla acilim olmaz diyeceklerinden, acilima inananlarin yilmasindan, tukurdugunu yalattirdik mike mike demelerinden, ayyildizli facebook profillerinden, Turkiye Turklerindir'lerden, begenmeyen miktirsin gitsincilerden korkuyorum. Yilmaktan, yildirilmaktan, umitsizlige dusmekten, dipsiz bir kuyuya girmekten, kendini elit cogunluk sayan aslinda bir bok olmayip, hic birseyden haberi olmadan ahkam kesen geri zekalilarin etrafa yayilmasindan korkuyorum hatta midem bulaniyor.

Cumayi bekliyorum, korkuma yenilmeme umidiyle.

Friday, October 23, 2009

Thank God for small favors

"SIKILDIM SIKILDIM ucmak istiyorum, yalin ayak yere basmak istiyorum" diye bir sarkisi var Sezen Aksu'nun SEN (SHEN) SARKISINDA tam da kitabin ortasindan koyaraktan benden bahsediyor sankim. Arada hatirliyorum yillar sonra bazi sarkilari. Birkac bardak brandy yuvarladiktan sonra yalniz bir New Jersey gecesinde. "Bitmez dünyanin derdi ertele, Kurulmanin hiç bir faydasi yok, relax" diyor, ah ulan bir relax olabilsek zaten olay cozulecek bir de ben backspace'in yerini bulabilsem klaveyede bir shot'ta ne hos olur ama brandy pek hos etti beni ondan herhal zorlaniyorum bulmakta. Offf offf. "Askim herseyi yokusa sürme, Olursa olur olmazsa olmaz bu sans herkesin durdugu yer dünyanin merkezi, empati sempati yani tolerans" diyor buyuk insan Sezen.

Kendini tanimiyorsun bazen zaman gectikce, gecmisi hatirladikca, mesela ben Basak'la sarhos oldugumuz gunleri hatirladim. Basak'in Ziverbey agaclarini kusmak suretiyle gelistirdigi ve benim babam ve annemin durumu ogrenmek suretiyle kizma durumunu. "O'nu bosver bu bizim hayatimiz biraz merak etsinler" dedigi gunler ne kadar da cabuk gecti.Basak'in simdi bebegi var ve emziriyor ama icmek istedigini biliyorum hatta bir sigara tutturmek istedigini de. "Senin sigaraya meyilin var" dedigi gunler ne kadar da cabuk gecti 15 ve 45 vapurlarina yetismeye calistigimiz, benim Leman'li, Pazartesi dergili gunlerim. Kimbilirdi bugunlere gelecegimizi ve bu kadar ayri kalacagimizi. Basak'in Halkali coplugu diye adlandirdigi yesil asker cantasi gunleri ne kadar da yakin. Ya da Gitar, Kemanci gunleri. Kemanci hala var mi?

Simdi herkes Cihangir'de ve Asmali Mescit'te, babam goturmustu beni bir sefer Refik'in Yer'ine yillar once bir ogle tatilinde bilmem niye. Guzel gunlerdi ama cabuk gecti. Kaybolan Yillar'i oysa ki ben daha dun yatagin altinda ariyordum. Simdi benim kuzenim bebek olan, nerdeyse universitede, benim Mimar Sinan'da oldugum yillarda dogan, Duman seviyor, Mor Cati'ya odev yapmaya gidiyor. Akil alasi degil yani. Nasil gecti habersiz o guzelim yillar hesabiii. Gecti iste, geciyor deli gibi.

Midem kalkiyor 30lu yaslar bana yaramadi geriye sarabilir miyiz?

Tuesday, October 20, 2009

Bir garip yolcu hayat yolunda

Gunler gunleri kovalarken erken gelen sonbahar kis karisimi bir mevsimde, hayatta olanlar da birbiri ardina geliyor. Garip bir mevsim oldu sonbahar bu yil. Sicakken birden donmaya basladik ve gunluk haberler beynimde surekli dans ediyor, birini tam algilayip toparlayip, oturtmadan. Guzel seyler oluyor ama kanimca. Ulkemde bazi insanlar artik baris istiyor mesela, iliklerimize kadar islemis zemheri sogu misali, teror sorunu sonlanacak gibi gozukuyor. Dagdaki Kurt vatandaslar sinirdan girip, vatana ayak basiyor. Bugun bir annenin resmi icimi burktu 19 yil sonra kizina kavusmanin mutlulugunu yasiyormus. 19 yil ayri kalmak cocugundan, cocugu da anasindan dile kolay ama kalbe zor. Neydi bu ayriligin sebebi diye sordum kendime. Anlamsiz bir savas, savasi birbirini anlamayi, anlamaya calismayi tercih eden zihniyetler ordusudur, yuzlerce binlerce ayriligin sebebi. Tipki 80 sonrasinda vatandasliktan cikarilan dusunur, yazar, sanatcinin vatan hasretiyle yandiklari yillarda oldugu gibi. Sonra o zihniyetler mesela birden cark edip nasil oluyor o da tam anlamiyorum saltere mi basiliyor vicdanlarinda mesela zartt diye, mezar denilen bir kucak kemigi vatana getirme vaadiyle iadei itibar yapiyor, yillarca sevdiklerine hasret kalmis insanlara.

Ayriliklar cok zor, her ne sartta olursa olsun. Gonullu ayriligin zorlugunu, kalbimde biraktigi siziyi ben biliyorum ama gonulsuzunu ben bilmiyorum. O cok daha zordur etahmin ederim. Vatanindan, yerinden, yurdundan zorla koparilan insanlar, sevdiklerine, komsusuna hasret olmek cok zor olsa gerek. Kapanan sinir kapisi, orulen duvar bir sehrin ortasina, ya da kendi vataninda multeci kamplarinda yasamaya zorlanmak ne kadar zalimce. Anneannem diye bir kitap okudum gecen yil Fethiye Cetin yazmis, anneannesi 1915 tehciri sirasinda kurtulmus ve bir asker tarafindan evlat edinilip Turk cocugu olarak buyutulmus, evlendirilmis. Onlarca yil sonra, anneanne torunun torununu gordugu yasta gecmisini, gercegini torunu Fethiye Cetin'e anlatiyor. Fethiye Cetin sok yasiyor ve anneannesinin akrabalarini Amerika'da buluyor ve kavusuyorlar. Anneanne Ermeni geleneklerine gore dogdugu adiyla gomuluyor. Beni cok etkilemisti bu kitap. Annemin yolladigi kitapta icinde annemin, "Ipek ben okudum, ne hayatlar varmis." dedigi kitabi 1 gunde bitirip uzerine cok dusundum. Insanlarin ne kadar zalim oldugunu, her cocugun bir anadan masum dogdugu ama sonra canavarlasip, manyakca seyler yapabilecegine her gun defalarca sahit oluyoruz. Canli canli bir baskasini yakabiliyor mesela insanlar sirf kendi gibi dusunmedigi, onun dilinde konusmadigi, konusamadigi ya da onun Allah'ina inanmadigi icin.

Hayatta guzel seyler de olabiliyor, kucuk ama guzel seyler. Gecen gun HBO'da bir belgeselde hayatin butun boktanligina ragmen, umudun aradan, kiyidin her seferinde yeserebildigine tanik olmak guzeldi. Locks of Love diye bir kurulus var. Cocugu kanser olmus bir annenin kurdugu bu kurulus, cogu kanser hastasi olan 18 yas alti, saci tedaviden dokulen cocuklara gercek sactan peruk yapmak amacli, cocuklarin ve buyuklerin birbirine posta yolu ile yolladigi saclari topluyor. Posta idaresi ulkenin her bir yanindan posta ile yollanan tonlarca saci tasimakta gucluk cekiyor. Yillarca sacini kesmemis cocuklar, hapisanedeki kadinlar, erkekler, kizlar, Harley'ciler bu amac ugruna zevkle uzun saclarini kestirip Locks of Love'a yolluyor, oradaki gonulluler de bunlari, tariyor, ayiriyor, cocuklarin posta yollu ile alcidan yolladigi kafa olcumlerine ve sac rengi secimlerine gore, peruklar hazirlanip sacsiz cocuklar mutlu ediliyor.

Ermenistan sinirimiz acildi,insanlar en azindan konusabilmeye basladi, Demokratik Acilim sureci basladi dagdakiler ulkeye geri donuyor, savasin rap rap sesleri susacak yavas yavas. Altin Portakal'i Kurtce bilmeyen Turk ogretmenin Kurt cocuklarina ders anlattigi bir film kazandi ve yonetmen Kurtce tesekkur etti, ulke bolunmedi kimse catal bicak firlatmadi. Sessiz sakin devam etti cok acayip odul toreni, buyuk demokrat Baykal amcama ragmen. Demek birseyler degisebiliyor, degisim kacinilmaz, insanlar dusununce bulabiliyorlar galiba bazi seyleri.

"Senin dogruya olan tutkunda cilginliktan baska birsey gormeyebilirler" demis yonetmen Robert Besson, Mehmet Gureli'nin Taraf'in Pazar dergisindeki yazisinda okudum. "Duzenlenirken olaylar, duvarlarin arkasindan ulasan sesler dengeyi bozar ama obur yana gecmek icin yikmaya gerek yoktur hicbir yeri" diyor yazida. "Birer nota gibidir tuglalar, birseyler ogrenmeye baslamissinizdir artik. Simdi bir enstrumana ihtiyaciniz vardir o da o odadadir."

Yikmadan dinlemeyi, dinlemek icin aramayi bilenlerin ulkesinde, cilginliktan baska gorunmeyen dusuncelerin aslinda en guzel dusunceler olma olasiligina inanilabilecek bir dunyada yasamak en buyuk dilegim, gelecege dair.

Friday, September 18, 2009

Sweet times or hem kel hem fodul

Insanlar bu modernlesen dunyada, kamerali, internetli zartlu zurtlu telefonlu, 4 cekerli 14 cekerli dev arabali, 12 pixelli kamerali hayatlarinda gunden gune manyaklasmaya, ruhsuzlasip canavarlasmaya, vicdansizlasmaya devam ediyorlar. Hayatlarimiz bu ucubik aletlerle kolaylasmaya hatta gorgusuzleserek kolaylasmaya devam ederken bizler tatminsiz hayatlarimizi neyle dolduracagimizi bilemez hale geliyoruz.

Kamerasini bir uste pixelleyip, Blackberry'sinin yumuk eline daha iyi oturanini bulabilmek icin kafayi yoran genc arkadasimiz ne okula giremeyen turbanli kizi, ne daglarda olen oglu icin aglayan Kurt ve de Turk anasini ne de acilimi anlayabilecek ilgiye, az da olsa bilgiye sahip benim ulkemde. Tek derdi sacilim, elimdeki uc kurusu da nasil gereksiz sacarim ki etrafimdaki benim gibi gerizekalilara kendimi ancak ve de ancak boyle ispat ederim cunku konusacak iki kelimem, anlatacak hikayem, yaratacak bir isigim, dinleyecek sabrim yok diyen Turk genci istemeye gelince aslan kesilebiliyor aninda. En buyuk payi, en iyi isi kendine istiyor cunku o en bilgilisi, en iyi okulda okudu babasinin parasiyla, en iyi araba onda, en iyi ayakkabi, pantolon, gomlek onda outletlerden alinmis, ulkede en iyi yasamak da onun hakki.
Geride kalan gencleri ittiret. Askerligi de torpille yapmis zati amcasinin bacanaginin albay arkadasinin ayarladigi arka kapi metotlariyla. Dagda olen Kurt cocugu insan miymis, neden savasiyormus kime ne. Yeter ki onlar sehre inmesin, inse bile O'nun kicini rahatca yayabilecegi cakilli cukurlu, yikik tretuvarli ama milyon dolarlara dikilen apartman olacak insaatlarda calissin orada yatsin kalksin, kayitsiz el altindan para alsin hakkinin cok altinda ama O'na kinlenmesin ehh is verdi ya O'na yetsin. Yeter ki O'nun territory'sine girmesin gozune gozukmesin, O'nun yeni gadgetlar almasini saglayacak paraciklarini kazanmasi icin uc kurusa calissin da O'na yetsin. Sonra yok saysin, insan degil O'na gore O digeri cunku.

Iste boyle bir dunyada yasiyoruz. Ucurumlari artan bir dunyada, megapixeller, 3G'ler, 4G'lerle ulasilmazi aninda ulasilir kilarken aslinda hepimiz ucurumlari cogaltarak buyuyoruz, yaslaniyoruz. Birbirimizi begenmiyor, kucumsuyor, kucultuyoruz. Iki gotu boklu alet ile kendimizi satisa cikariyor hic utanmiyoruz. Hicbir konuda fikrimiz yok, olsun da istemiyoruz zaten, ayrimcilik, kibirlilik, burundan kil aldirmama luksumuz nereden geliyor, kendimizi ne saniyoruz? Neden hep istiyoruz ama hic vermiyoruz? En buyuk payi kendimize almayi istemek, istemeye curet etme hakkina nasil sahip olabiliyoruz, kim veriyor bunu bize? Bu cahil cuheda, fikirsiz, yolucu takimini da yine boyle ana babalar mi yetistiriyor? Cocuklarindan tek bekledikleri bir an once koseyi donup, altlarini cip cekmeleri, zengin koca bulup, bir sirkete yonetici olmalari mi?

Havuzlu sitede oturmaktan, 15 yildizli tatilkoyunde yazlari tatil yapmaktan, illahi de dev ekrani duvarina cakmaktan, ki duvarda olmazsa dev ekran o boktan dizilerini seyredemiyor Turk halki,telefon modeli degistirmektan baska gelecege ait hayali olmayan orta ve ortadan uste cikmaya calisan cabalayan, gozlukleyen, cantalayan, arabalayan insan uc maymunu oynayarak ignorance'in serin sularinda omrunu boyle boyle gecirecek iste ulkemde. Tebrikler orta sinif Turk ana-babasi kendinle gurur duymaya devam et, mutsuz olup mutsuz eden, yonetici basamaklarini hizli adimlarla cikarken vicdanini ezip gecen cocuklar yetistirebildigin icin.

Thursday, September 3, 2009

Forgive but never forget ya da Unutmamali

Bugun kimbilir kac bin kere icinden gecip otobuse bindigim New York Port Authority terminali icindeki Strawberry magazasina girdim, ivir kivirlara bakmak icin. Magazanin ortasinda polis, boynundaki karttan anlasildigi uzere magaza calisani cikolata renkli cocuk ile Ispanyol aksanli teyze atesli bir konusmaya dalmisti. Polis cocuga kadindan ozur dilemesini soyluyor, cocuk sessiz sessiz, yarim agiz "Sorry' diyordu. Polis "Yaptiginin yanlis oldugunu biliyorsun senin olmayan bir telefonu aldin, uzgun musun?" diye israrla cocuga soruyordu. Kadin sikayette bulunmak istemedigini sadece cocugun yaptiginin yanlis oldugunu bilmesini istedigini soyluyordu. "Bir sansi daha olsun" dedi, "Hakkinda sikayette bulunmayacagim, eger bulunursam bir daha is bulamaz". Cocuk da yere egmis gozlerini oyle bakiyordu ben magazadan gozlerim dolmus bir sekilde hizla ciktigimda.

Cok uzgun birkac dakika gecirdim. "Bir sansi daha olsun" lafi bana cok koydu. Boktan bir cep telefonu calmis cocuk, magazaya gelen musterisine ait olan. Telefonun nasil birsey oldugunu gormedim ama bu ulkede telefonlar bedava veriliyor ya da cok cuzi miktarlarda aliyorsun telefon sirketlerinden hat actirinca yani caldigi cok da menem birsey olamaz. Turkiye'de bin Lira'ya satilan asrin mucizesi, 8'inci harika olan ama benim alip da bir turlu kurup actiramadigim sonrasinda uretim hatali oldugu anlasilip geri gonderilmek icin kutu bekledigim Iphone bile 49 dolara satiliyor yani oradan paha bicelim. Neden calmis, nasil becermis bilemiyorum hem orada calisip hem de musterinin telefonunu kasla goz arasinda yurutmus. Taktikleri vardir ama o kismi beni ilgilendirmiyor. Beni yaralayan sey, olayin oznesinin oncelikle siyah genc bir vatandas olmasi. Zaten bastan kaybediyor, ayrimciligin olmadigi iddia edilen ama aslinda ayrimci ve irkciligin agababasi olan bu ulkede zenciler potansiyel suclu. Bir de cocuk magaza calisani iken bunu yapiyorsa artik bilemiyorum nasil iflah olacak bu olaydan sonra. Sanirim isten cikartirlar. Ama kadinin bir sans daha vermek icin, orada bir dolu seyler anlatmasi ve cocugun da basini one egip musterilerin ve yarma polisin onunde oyle durmasi cok acitti icimi. Aslan teyzem dedim senin gibiler lazim bu dunyaya, bu memlekete ve de ozellikle benim memleketime.

Herkesin bir sansi daha hakettigini dusunen, dusundugu icin de bu sansi ozellikle de outcast denilen Turkcesi ne oluyordu, toplumda reddedilen yani adam yerine konulmayan benim anladigim manasiyla, insanlara veren, vermeyi goze alan, oc almak istemeyen insanogullarina coook ihtyacimiz var. Hakkari'de polise tas atan ve 16-25 yil ceza alan, agir ceza mahkemelerinde yargilanan cocuklara sansi kim verecek diye bekleyip duruyoruz. "Bu konuda cocuklar kavganin tarafi olmayacak kadar kutsal" deyip bu cocuklar icin toplu affi oneren AK Parti Diyarbakır Milletvekili ve Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Sözcüsü Abdurrahman Kurt'u da firsatim olsaydi alnindan opmek suretiyle kutlardim. Bir tane daha sansi asil o cocuklar hakediyor diyen insanlarin hepsi de benim icin kutsaldir.

Sonra butun bu dusuncelerin ardindan televizyonda Rick Steves'in programinda Paris'i gordum. Rick Steves Paris'te sabaha kiliseleri gezerek baslamaktan hoslaniyormus ama en cok sevdigi bir tane daha yer varmis. Paris Deportation Memorial. Ikinci Dunya Savasi sirasinda kamplarda Naziler tarafindan oldurulen 200 bin Fransiz insanina ithaf edilmis burasi. 200 bin tane isikli kristal camlar yerlestirilmis duvarlara oldurulenleri temsilen ve kisaca gordugum kadariyla metal direklerden uclari sivri plakalar cikiyordu bir duvar dibinden altinda da kafesli pencere, Seine nehrine bakan bu yerin altina yapilan hapishane gorunumlu muzede.

"Forgive but never forget" sozuyle bitti muze tanitimi, hic unutmamak hep affedebilmek, affedebilmeyi ogrenmek, bir erdem oldugu icin degil, nefreti bosluga birakabilmek, kurtulmak, hafiflemek icin. Karsindakine bir sans daha verebilmek, daha guclu olabilmek, karsindakini guclu kilabilmek icin.

Sunday, August 16, 2009

Harmandali

Sonunda Can Dundar'in Mustafa filmini asiri alert bir sekilde izledim, satir satir dinlemeye calisarak 100 Fahrenheitlik bir Agustos ogleninde. Bir dolu damarlarinda asil kan akan assiirrri vatansever, Ataturkcu sahislardan cok cesitli elestirileri duymustum gectigimiz aylar boyunca. Bu ne kisisel bir filmdi, kari, kiz meraklisi, sigara, alkol muptelasi, yalnizliga itilmis, dostlari tarafindan suikast girisiminde bile bulunulmus yuce onder, din hocasindan yedigi tokat yuzunden intikam atesiyle yanip tutusmus, bu yuzden din devlet islerini birbirinden ayirmis ve intikamini almisti hocaefendisinden.

Boyle boyle sacmaliklarla yogrulmus bir dolu elestiri icinde seyretmeye korktum, bile bile geciktirdim filmi seyretmeyi. Korktugumun basina gelecegini bilerekten bilerekten. Korkunun ecele faydasi olmadigi gibi, muhalafet etmek icin eden, kraldan cok kralci kesilen, super at gozluklu hatta obsessive topluluklarin da gozlerindeki perdeyi, kulaklarindaki pasi, kafalarindaki pasli civileri kaldirmaya, silmeye, cikarmaya da faydasi olmadigini, olamadigini anlamaya anlatmaya gerek yok. Filmi seyretmeye tenezzul dahi etmeyen, etse de anlayabilecek IQ, bilgi,kultur vb. gibi donanimlari olmayan ama sagdan soldan asssirrrii vatansever, manyak Ataturkcu filmseverlerin yaklasik 2 saatlik filmden aldiklari raki, roka, balik kivamindaki birkac kelimeden yola cikarak olumsuz elestiri bombardimanlari ile kulaklarini dolduran hiyaragalari sayesinde ben de salak salak seyler dusundum.

Can Dundar ki bircogundan daha cok Ataturkcu, o tam olarak nasil oluyor (az Ataturkculer, orta ve cok olarak kahve kivaminda degisiyor son yillarda mesela. Turbani universiteye sokmak istiyorsan az Ataturkcusun hatta belki hic degilsin, Turgut Ozakman'i seviyorsan cok Ataturkcusun hele CHP'ye oy veriyorsan en cok Ataturkcu sensin) ben de bilemiyorum ama en azindan Ataturk'u benden ve benim gibilerden daha cok incelemis, okumus, arastirmis (isi geregi olmak zorunda en azindan) biri olarak benim de cok sevdigim muhtesem belgeseller yapmis bir insan olarak bu kadar tiriskadan, kisisel goruslu, az arastirilmis, sallapti bir film yapamazdi. Aldik seyrettik kaliteli kaliteli. Bekledik ki, nerede hakaret var, nerede yalan dolan, kucuk dusurme var. Ben mi diyorum biraz sicaktan sunger kivamina gelmis beynim yuzunden anlayamiyorum yoksa az vatansever, az Ataturkcu muyum ne de olsa Amerika'da yasiyor anlayamiyoruz uzaktan bazi seyleri, oyle ulke filan de elden gidiyor, seriat geliyor ya ama biz goremiyoruz ya hani Soho'larda felan fink atarken neyse, bekle bekle gelmedi Can Dundar'dan nefret etmem gereken, O'nu reddi gazeteci, belgeselci, koseci yapacagimiz sahne, cumle, kelime, ima.

Kendimden az bir sure de olsa supheye dustugum filmi ben gozlerimden ince ince akan yaslarla izledim bastan sonra hayranlikla, yurek carpintisi, kabartisiyla. Insana dair her film beni boyle yapar. Rumeli'ye olan ozlemi, oralara gidip kucuk bir kulubede yasama istegi hepimizin dogdumuz topraklara donup basit yasama ozlemi degil mi? Anasina olan ozlemi, O'nu kaybettiginde vatanina akittigi daha da yogun baglilik, hizmet aski hepimizin sevdigimizi kaybettiginde unutmadan ama kalbimize gomerek yasayan sevdiklerimize daha da cok baglanmamiz gibi bir sevgi, baglilik degil mi? Icip unutmaya calismak, fakir halki, kurak topragi, yillarca yakilmis yikilmis bir memleketi "nasil adam edebilirim?"i dusunmekten uykusuz geceleri rahatlatmak "her gece bir buyuk deviriyordu"yu mu anlamaktir? Etrafindaki sesleri susturmustu, muhalifleri sindirmisti, tek adamdi demek O'nu daha az zeki, ongoruslu, onder, lider ve az insan mi yapar? O donemde 5 yil gibi kisa bir surede bunca devrimin yapilmasi icin onu gerekli gormusse onun icin de muhalifleri susturmussa bunu da tarih yazmis, Can Dundar da film yapmissa benim anlamadigim Can Dundar'in sucu nedir? Milletin gormek istediklerini gostermenin yani sira istemediklerini de mi gostermek?

Bu kadar mi objektif olamayan bir milletiz hatta illetiz? Evet oyleyiz, sormasi bile abes. Osuruktan nem kapan, bugun yagmur yagacak vay bana ordek dedin diye kusen, kizan bir milletin insanlariyiz. Gormek istedigimizi gorup, fantastik bir dunyada yasamak istiyoruz. Kendimizce cizdigimiz karakterlere anlamlar yukleyip inanmka, gormek ve bilmek istediklerimizden baska gercekler bize gosterildiginde kopurup, ona buna bok atiyoruz. Bu, bundan baska birsey degildir bana kalirsa. Yanilmamistim filmi seyretmeden once simdi de aslanlar gibi kendimi tebrik ediyorum yanilmadigim icin. Aferin bana, yine kendimi yaniltmadim.

Mustafa Kemal zeki, vatansever, ileri goruslu, super bir adamdi. Burada bu satirlari yaziyorsak O'nun sayesindedir. Bunda kimsenin zaten mutabakat sorunu oldugunu sanmiyorum ama Mustafa Kemal de hepimiz gibi bir anadan dogmus bir insandi. Kisisel zevkleri, zaaflari, inatlari, korkulari, guclu bir egosu vardi. Super bir cizgi kahramani degildi her zaman dogrulari yapan her yerde hakli, dogru, ultra fiziksel guclere sahip olan. Aglamayi bilen, sarayda bile otursa dogdugu topraklari ozleyen, icki ile dertlerini unutmaya calisan, yalnizliktan yakinan ve hatta cok korkan, Harmandali oynayan, salincakta cocuklar gibi sen olmayi bilen kanli canli bir insan. Yazik ediyoruz sacma bagnazliklarla bu insani insan olmaktan cikararak.