Tuesday, June 30, 2009

Jetlag yuzunden Turkbuku'ne hazirlanamiyorum, eyvah!

Sonunda ben de Ask-i Memnu'nun su cok konusulan Youtube'da izlenme rekorlari kiran Bihter Behlul sevismesini seyrettim, oh beah! Bekle bekle, 20ser dakikalik 3-4 reklam arasindan sonra sevisme tum yavasligiyla ve Kivanc Acitug'un ne oldugunu bakip bakip anlayamadigim kol dovmesi zoomuyla saat aksam 11 civari basladi. Annemle birlikte sicaktan bardak bardak sulari kafamiza dikerken, meshur sevismeyi seyrettik. Cok atesli bir sahne bekliyorum ha geldi ha gelecek diye, yok meger o kadarmis bir haftadir her yerde bahsedilen sahne. Ben de Sex and the City'deki Samantha'nin rutinlerinden biri sandiydim ama tabii Turk dizileri icin oldukca yogun sayilabilecek bir sahne acikcasi. Keske Ayse Arman'in Beren Saat roportajini okumadan seyretseydim, o sahnelerde araya yastik koyuyorlarmis tahrik olma unsuru ortadan kalksin diye, icime tabii bir hayli su serpildi biz de saniyorduk 25 set gorevlisi esliginde ciddi ciddi sevisiyorlar her neyse. Seyrettim ya ben daha da baska birsey istemem.

Istanbul'da ikinci gunum hala yorgunum, yorgun mu geldim yoksa burasi yorgunluguma yorgunluk mu katti pek anlamis degilim, zati anlayamadan da donerim herhalde. 2 gunde uc kere dolmusa bindim Erenkoy-Kiziltoprak arasi, ucunde de ayri ucret odedim "ne kadar? 2 lira", "ne kadar? 2.25 lira", "ne kadar? 2.10" hepsinde de sorgusuz sualsiz verdim, kendi ic sesimle mucadele ederekten. Sag salim evime gitme arzusu icindeyim. Hava sicak, dolmus kapisi acik sekilde seyir halindeyiz, hepsinde de kenar koltuktayim, her an disari ucabilirim. Bir de sofor kardesle ucret hakkinda kucuk de olsa munakasaya girmek beni korkuttu. Guzel insanimin ne kadar offensive oldugunu flashbacklendi ister istemez, "seni kazikliyor muyuz abla?" gibi bir sendroma giremeyecek kadar yorgun ve jetlagim. Ne olursa kabulum, beni sag salim Erenkoy isiklarda at da sen ne kadar olursa olsun dusuncesiyle kuzu kuzu gittim. Daha sapasaglamim ama annem cok emin ezilecegimden cunku burada yayalar icin yesil aslinda yayalar icin yesil degil imis. Bana oyle soylendi, "sen sana yesil de olsa gecme" dendi, "bekle yol bosalsin, ufukta araba kalmasin oyle karsiya gec" diye tembihlendi. Zaten oyle olmasa da 15 saniye kadar yanan yaya icin yesilde panter hiziyla kosaraktan karsidan karsiya geciyorum. Sikayet ediyor degilim tabii, degisen birsey yok cunku, sadece unuttuklarimi tekrar yasiyorum biraz sersemlemis olsam da geri geliyor hatiralar.

Tipler pek bir ayni, her gecen yil daha da birbirine benziyorlar. Turk insani iyice bir sarisin olmus. Paris Hilton'lar salinaraktan Bagdat Caddesi'nin 35 derecesinde bir asagi bir yukari dolasiyorlar. Lui Viton (simdi tabii Fransizca yazsam anlasilmaz halkin diline inmek istedim) sponsorlugunda yapilan bu Bagdat Caddesi turlarinin olmazsa olmazi ise Starbucks kafeler, bir mantar bitmesi formunda her 100 metro araliginda acilmak suretiyle Turk ekonomisinin onemli bir mihenk tasi olmus.
E Allah razi olsun ne diyek, Turk insanin kahve ihtiyacini karsilayan Starbucks'a, orta sinif ve ustu olmaya calisan hem de cok cabalayan Turk kadin ve kizlarina buyuk katkida bulunan kuaforler ile Lui Viton'a tesekkuru bir borc bilmek lazim. Ekonomik krizi onlar sayesinde atlatiyoruz sanirim. Ha bir de anasinin nikahini isteyen ustu fiyonklu naylon Crocs'lar var tabii unutmamak lazim, Turkbuku icin cok gerekli. Ben de hazirliyorum uc gun sonra gidecegim Turkbuku tatilim icin lazim olan ikoncan item'larimi. Belki Kivanc Tatlitug'u gorur, Sureyya Yalcin'in sadirvanin yanina duserim degil mi? Oyle kabak gibi olmaz, saclarin fonlenmesi, bikiniye uygun pareolarin hazirlanmasi gerekmekte. Allah'tan cok yakin bir ikoncan tanidigim var da ondan yardim alma dusuncesi icime gul suyu serpiyor, oralarda rezil rusva olma endisesini az da olsa ortadan kalkiyor.

Didem manyagi aradi, her zamanki dozlarindan bir - iki verdikten sonra ki o buna taciz demekte, ayaga kalktim. Annemin gunluk alinganliklarini da atlattiktan sonra ikinci gecemin sonuna gelip yeni bir gune baslamak uzere kafami yastiga bir turlu koyamadim cunku uykum yok. Ege bile kacinci uykusunda kimbilir. Binbir diretmesine ragmen o bile bir sure sonra bayiliyor ama ben baykus gozler, gazdan sismis bir karin, yapilacak isler, gorulecek insanlar, alinacak sacmaliklarin sanal listesiyle mucadale halinde geceye devam ediyorum. Simdi birkac sayfa okuyup uykuya gecme niyetindeyim, aslinda Ege'nin Coldplay, Beatles ninnilerini mi Ipod'a aktarip da uyumayi denesem diye de dusunmuyor degilim! Ege'yi uyutacagina daha cok ayiltiyor, belki 34 yas fark sebebiyle beni ayiltacagina bayiltir. Hadi ben uzadim.

No comments: