Insanlar bu modernlesen dunyada, kamerali, internetli zartlu zurtlu telefonlu, 4 cekerli 14 cekerli dev arabali, 12 pixelli kamerali hayatlarinda gunden gune manyaklasmaya, ruhsuzlasip canavarlasmaya, vicdansizlasmaya devam ediyorlar. Hayatlarimiz bu ucubik aletlerle kolaylasmaya hatta gorgusuzleserek kolaylasmaya devam ederken bizler tatminsiz hayatlarimizi neyle dolduracagimizi bilemez hale geliyoruz.
Kamerasini bir uste pixelleyip, Blackberry'sinin yumuk eline daha iyi oturanini bulabilmek icin kafayi yoran genc arkadasimiz ne okula giremeyen turbanli kizi, ne daglarda olen oglu icin aglayan Kurt ve de Turk anasini ne de acilimi anlayabilecek ilgiye, az da olsa bilgiye sahip benim ulkemde. Tek derdi sacilim, elimdeki uc kurusu da nasil gereksiz sacarim ki etrafimdaki benim gibi gerizekalilara kendimi ancak ve de ancak boyle ispat ederim cunku konusacak iki kelimem, anlatacak hikayem, yaratacak bir isigim, dinleyecek sabrim yok diyen Turk genci istemeye gelince aslan kesilebiliyor aninda. En buyuk payi, en iyi isi kendine istiyor cunku o en bilgilisi, en iyi okulda okudu babasinin parasiyla, en iyi araba onda, en iyi ayakkabi, pantolon, gomlek onda outletlerden alinmis, ulkede en iyi yasamak da onun hakki.
Geride kalan gencleri ittiret. Askerligi de torpille yapmis zati amcasinin bacanaginin albay arkadasinin ayarladigi arka kapi metotlariyla. Dagda olen Kurt cocugu insan miymis, neden savasiyormus kime ne. Yeter ki onlar sehre inmesin, inse bile O'nun kicini rahatca yayabilecegi cakilli cukurlu, yikik tretuvarli ama milyon dolarlara dikilen apartman olacak insaatlarda calissin orada yatsin kalksin, kayitsiz el altindan para alsin hakkinin cok altinda ama O'na kinlenmesin ehh is verdi ya O'na yetsin. Yeter ki O'nun territory'sine girmesin gozune gozukmesin, O'nun yeni gadgetlar almasini saglayacak paraciklarini kazanmasi icin uc kurusa calissin da O'na yetsin. Sonra yok saysin, insan degil O'na gore O digeri cunku.
Iste boyle bir dunyada yasiyoruz. Ucurumlari artan bir dunyada, megapixeller, 3G'ler, 4G'lerle ulasilmazi aninda ulasilir kilarken aslinda hepimiz ucurumlari cogaltarak buyuyoruz, yaslaniyoruz. Birbirimizi begenmiyor, kucumsuyor, kucultuyoruz. Iki gotu boklu alet ile kendimizi satisa cikariyor hic utanmiyoruz. Hicbir konuda fikrimiz yok, olsun da istemiyoruz zaten, ayrimcilik, kibirlilik, burundan kil aldirmama luksumuz nereden geliyor, kendimizi ne saniyoruz? Neden hep istiyoruz ama hic vermiyoruz? En buyuk payi kendimize almayi istemek, istemeye curet etme hakkina nasil sahip olabiliyoruz, kim veriyor bunu bize? Bu cahil cuheda, fikirsiz, yolucu takimini da yine boyle ana babalar mi yetistiriyor? Cocuklarindan tek bekledikleri bir an once koseyi donup, altlarini cip cekmeleri, zengin koca bulup, bir sirkete yonetici olmalari mi?
Havuzlu sitede oturmaktan, 15 yildizli tatilkoyunde yazlari tatil yapmaktan, illahi de dev ekrani duvarina cakmaktan, ki duvarda olmazsa dev ekran o boktan dizilerini seyredemiyor Turk halki,telefon modeli degistirmektan baska gelecege ait hayali olmayan orta ve ortadan uste cikmaya calisan cabalayan, gozlukleyen, cantalayan, arabalayan insan uc maymunu oynayarak ignorance'in serin sularinda omrunu boyle boyle gecirecek iste ulkemde. Tebrikler orta sinif Turk ana-babasi kendinle gurur duymaya devam et, mutsuz olup mutsuz eden, yonetici basamaklarini hizli adimlarla cikarken vicdanini ezip gecen cocuklar yetistirebildigin icin.
Friday, September 18, 2009
Thursday, September 3, 2009
Forgive but never forget ya da Unutmamali
Bugun kimbilir kac bin kere icinden gecip otobuse bindigim New York Port Authority terminali icindeki Strawberry magazasina girdim, ivir kivirlara bakmak icin. Magazanin ortasinda polis, boynundaki karttan anlasildigi uzere magaza calisani cikolata renkli cocuk ile Ispanyol aksanli teyze atesli bir konusmaya dalmisti. Polis cocuga kadindan ozur dilemesini soyluyor, cocuk sessiz sessiz, yarim agiz "Sorry' diyordu. Polis "Yaptiginin yanlis oldugunu biliyorsun senin olmayan bir telefonu aldin, uzgun musun?" diye israrla cocuga soruyordu. Kadin sikayette bulunmak istemedigini sadece cocugun yaptiginin yanlis oldugunu bilmesini istedigini soyluyordu. "Bir sansi daha olsun" dedi, "Hakkinda sikayette bulunmayacagim, eger bulunursam bir daha is bulamaz". Cocuk da yere egmis gozlerini oyle bakiyordu ben magazadan gozlerim dolmus bir sekilde hizla ciktigimda.
Cok uzgun birkac dakika gecirdim. "Bir sansi daha olsun" lafi bana cok koydu. Boktan bir cep telefonu calmis cocuk, magazaya gelen musterisine ait olan. Telefonun nasil birsey oldugunu gormedim ama bu ulkede telefonlar bedava veriliyor ya da cok cuzi miktarlarda aliyorsun telefon sirketlerinden hat actirinca yani caldigi cok da menem birsey olamaz. Turkiye'de bin Lira'ya satilan asrin mucizesi, 8'inci harika olan ama benim alip da bir turlu kurup actiramadigim sonrasinda uretim hatali oldugu anlasilip geri gonderilmek icin kutu bekledigim Iphone bile 49 dolara satiliyor yani oradan paha bicelim. Neden calmis, nasil becermis bilemiyorum hem orada calisip hem de musterinin telefonunu kasla goz arasinda yurutmus. Taktikleri vardir ama o kismi beni ilgilendirmiyor. Beni yaralayan sey, olayin oznesinin oncelikle siyah genc bir vatandas olmasi. Zaten bastan kaybediyor, ayrimciligin olmadigi iddia edilen ama aslinda ayrimci ve irkciligin agababasi olan bu ulkede zenciler potansiyel suclu. Bir de cocuk magaza calisani iken bunu yapiyorsa artik bilemiyorum nasil iflah olacak bu olaydan sonra. Sanirim isten cikartirlar. Ama kadinin bir sans daha vermek icin, orada bir dolu seyler anlatmasi ve cocugun da basini one egip musterilerin ve yarma polisin onunde oyle durmasi cok acitti icimi. Aslan teyzem dedim senin gibiler lazim bu dunyaya, bu memlekete ve de ozellikle benim memleketime.
Herkesin bir sansi daha hakettigini dusunen, dusundugu icin de bu sansi ozellikle de outcast denilen Turkcesi ne oluyordu, toplumda reddedilen yani adam yerine konulmayan benim anladigim manasiyla, insanlara veren, vermeyi goze alan, oc almak istemeyen insanogullarina coook ihtyacimiz var. Hakkari'de polise tas atan ve 16-25 yil ceza alan, agir ceza mahkemelerinde yargilanan cocuklara sansi kim verecek diye bekleyip duruyoruz. "Bu konuda cocuklar kavganin tarafi olmayacak kadar kutsal" deyip bu cocuklar icin toplu affi oneren AK Parti Diyarbakır Milletvekili ve Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Sözcüsü Abdurrahman Kurt'u da firsatim olsaydi alnindan opmek suretiyle kutlardim. Bir tane daha sansi asil o cocuklar hakediyor diyen insanlarin hepsi de benim icin kutsaldir.
Sonra butun bu dusuncelerin ardindan televizyonda Rick Steves'in programinda Paris'i gordum. Rick Steves Paris'te sabaha kiliseleri gezerek baslamaktan hoslaniyormus ama en cok sevdigi bir tane daha yer varmis. Paris Deportation Memorial. Ikinci Dunya Savasi sirasinda kamplarda Naziler tarafindan oldurulen 200 bin Fransiz insanina ithaf edilmis burasi. 200 bin tane isikli kristal camlar yerlestirilmis duvarlara oldurulenleri temsilen ve kisaca gordugum kadariyla metal direklerden uclari sivri plakalar cikiyordu bir duvar dibinden altinda da kafesli pencere, Seine nehrine bakan bu yerin altina yapilan hapishane gorunumlu muzede.
"Forgive but never forget" sozuyle bitti muze tanitimi, hic unutmamak hep affedebilmek, affedebilmeyi ogrenmek, bir erdem oldugu icin degil, nefreti bosluga birakabilmek, kurtulmak, hafiflemek icin. Karsindakine bir sans daha verebilmek, daha guclu olabilmek, karsindakini guclu kilabilmek icin.
Cok uzgun birkac dakika gecirdim. "Bir sansi daha olsun" lafi bana cok koydu. Boktan bir cep telefonu calmis cocuk, magazaya gelen musterisine ait olan. Telefonun nasil birsey oldugunu gormedim ama bu ulkede telefonlar bedava veriliyor ya da cok cuzi miktarlarda aliyorsun telefon sirketlerinden hat actirinca yani caldigi cok da menem birsey olamaz. Turkiye'de bin Lira'ya satilan asrin mucizesi, 8'inci harika olan ama benim alip da bir turlu kurup actiramadigim sonrasinda uretim hatali oldugu anlasilip geri gonderilmek icin kutu bekledigim Iphone bile 49 dolara satiliyor yani oradan paha bicelim. Neden calmis, nasil becermis bilemiyorum hem orada calisip hem de musterinin telefonunu kasla goz arasinda yurutmus. Taktikleri vardir ama o kismi beni ilgilendirmiyor. Beni yaralayan sey, olayin oznesinin oncelikle siyah genc bir vatandas olmasi. Zaten bastan kaybediyor, ayrimciligin olmadigi iddia edilen ama aslinda ayrimci ve irkciligin agababasi olan bu ulkede zenciler potansiyel suclu. Bir de cocuk magaza calisani iken bunu yapiyorsa artik bilemiyorum nasil iflah olacak bu olaydan sonra. Sanirim isten cikartirlar. Ama kadinin bir sans daha vermek icin, orada bir dolu seyler anlatmasi ve cocugun da basini one egip musterilerin ve yarma polisin onunde oyle durmasi cok acitti icimi. Aslan teyzem dedim senin gibiler lazim bu dunyaya, bu memlekete ve de ozellikle benim memleketime.
Herkesin bir sansi daha hakettigini dusunen, dusundugu icin de bu sansi ozellikle de outcast denilen Turkcesi ne oluyordu, toplumda reddedilen yani adam yerine konulmayan benim anladigim manasiyla, insanlara veren, vermeyi goze alan, oc almak istemeyen insanogullarina coook ihtyacimiz var. Hakkari'de polise tas atan ve 16-25 yil ceza alan, agir ceza mahkemelerinde yargilanan cocuklara sansi kim verecek diye bekleyip duruyoruz. "Bu konuda cocuklar kavganin tarafi olmayacak kadar kutsal" deyip bu cocuklar icin toplu affi oneren AK Parti Diyarbakır Milletvekili ve Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Sözcüsü Abdurrahman Kurt'u da firsatim olsaydi alnindan opmek suretiyle kutlardim. Bir tane daha sansi asil o cocuklar hakediyor diyen insanlarin hepsi de benim icin kutsaldir.
Sonra butun bu dusuncelerin ardindan televizyonda Rick Steves'in programinda Paris'i gordum. Rick Steves Paris'te sabaha kiliseleri gezerek baslamaktan hoslaniyormus ama en cok sevdigi bir tane daha yer varmis. Paris Deportation Memorial. Ikinci Dunya Savasi sirasinda kamplarda Naziler tarafindan oldurulen 200 bin Fransiz insanina ithaf edilmis burasi. 200 bin tane isikli kristal camlar yerlestirilmis duvarlara oldurulenleri temsilen ve kisaca gordugum kadariyla metal direklerden uclari sivri plakalar cikiyordu bir duvar dibinden altinda da kafesli pencere, Seine nehrine bakan bu yerin altina yapilan hapishane gorunumlu muzede.
"Forgive but never forget" sozuyle bitti muze tanitimi, hic unutmamak hep affedebilmek, affedebilmeyi ogrenmek, bir erdem oldugu icin degil, nefreti bosluga birakabilmek, kurtulmak, hafiflemek icin. Karsindakine bir sans daha verebilmek, daha guclu olabilmek, karsindakini guclu kilabilmek icin.
Subscribe to:
Posts (Atom)